Ana SayfaYazıŞevval Erol Cezası Bitmesine Rağmen Tahliye Olmayan Babasının Yaşadıklarını Anlattı

Şevval Erol Cezası Bitmesine Rağmen Tahliye Olmayan Babasının Yaşadıklarını Anlattı

İlk yarı babamın haksız yere emekli edilmesiydi, ikinci yarı ise 19 Ocak 2017 sabah 4 gibi çalan kapıyla başladı. Babam aylardır geleceklerini biliyordu, akşamları hiç uyumazdı; “bugün gelmediler kesin yarın gelecekler” diye düşünüyordu, bakışlarından anlıyordum, ki zaten geldiler. Dört kişiydiler biri bayandı sakallı polisin elinde kamera vardı, tıpkı bir pislik gibi davranıyordu. Kardeşimin, annemin, babamın ve benim telefonlarımızı aldılar, babamınkine el koydular,  bizimkileri geri verdiler. Çaresizce bekliyorduk kardeşimle salonda. Hem evi  arayıp hem de kameraya çekiyorlardı, bizim odamıza hiç girmediler. Babam ve annem polislere iyi davrandı, hatta çay bile ikram ettiler.

Bir polisin elinde kamera vardı evimizi çekiyordu. İnsan olmayı becerememiş bir mahlukattı, iğrenç davrandı.

Tek tek, mıh gibi kazıdım aklıma o polisleri.

Anneme, “eşinize valiz hazırlayın” dendi. Annem hemen hazırladı. O ara ben işe gitmek zorunda kaldım, kardeşim de okula. Polisler izin verdiler babamla vedalaştık. “Ağlamayın” dedi bize, “dik durun Rabbim sizi zayi etmeyecektir,” dedi. Elini öptük, sarıldık, vedalaştık. Kardeşim daha çocuktu, çok küçüktü, ben de 21 yaşındaydım, ama ben de küçüktüm babamızı bizden alıp dört duvara götüreceklerdi. İçim sızladı o an…

Biz gittikten sonra babama kelepçe takıp arabaya indirmişler. Arabayı aramak için bilerek yapılmış bir hareket olduğunu hepiniz tahmin edersiniz. Resmen konu komşuya ifşa etmek istemişler. İnsanlık dışı, hem de çok…

Tutuklamaya geldikleri saatler, dakikalar öyle geçti, geçmiş… Babamın çok ateşi vardı ve hastaydı, sürekli terliyordu. Polislere “hastayım” bile dedi hatırlıyorum.

Babamı tutuklamaya geldikleri gün hemen haberlere çıktı; “Şu, şu davadan tutuklanan eski emniyet müdürü Erhan Erol” diye geçiyordu tüm haberlerde. Resmen ifşalamaya çalışmışlardı…

Daha sonra gözaltında tuttukları o bir hafta soğuk hava vermişler, babamın hasta olduğunu bile bile. İnsanlık dışı muamele orada başlamış. Gözaltıyla ilgili daha fazla bir şey bilmiyorum, babam anlatmadı. Bu kadarını biliyorum, bunu bilmek bile insanın içinde intikam duygusu yeşertiyor. Babama isim (itirafçı olmasını) vermesini bile teklif etmişler. Babam, “asla kimsenin yuvasına ateş düşürmem, kimsenin hakkına girmem” diyerek dimdik durmuş…

Daha sonra cezaevine nakledildi…

Cezaevi şartları… Babam birçok koğuşta kaldı, hepsi kalabalıktı. Polisi, doktoru, askeri, öğretmeni, öğretim görevlileri ve daha niceleriyle beraber kaldı. Hepsi pırıl pırıl insanlardı. Yemekleri az verdiklerini, hatta her kişiye yarım kaşık düştüğünü söyledi babam. Futbol sahasını yasakladılar, toprak ve gökyüzüne hasret bıraktıkları insanlara insanlık dışı muamelelere devam ettiler, vazgeçmediler.

Tabi ki görüşe gelen bizleri de sindirmek için, her gittiğimizde çok uğraştı gardiyanlar. Vicdanları alınmış, kanları çekilmiş gibi davrandılar. Lacivert veya yeşille görüşe girmek yasaktı, “Polis ve asker renkleri yasak, giyemezsin!!”

Cezaevine girdikten bir süre sonra babamın davası görüldü. Saçma sapan yalancı şahitler, iftiracılar derken dava bitti ve Eskişehir hakimi belli bir yere gelmek için 7 yıl 6 ay ceza verdi babamlara…

7/6, söylerken boğazımız düğümleniyordu. 7/6’nın yatarı dört yıldı, nasıl geçecekti…

Görüşlere girerken bir sürü insanlık dışı muamele gördük. Resmen taciz eder gibi aradılar üstlerimizi, kapalı teyzelerimi, kardeşlerimi… Annemin başörtüsünü çıkarttırıp aradılar.

Menstrüal dönemdeyken pedimize baktılar. Eğer çıt çıtlı body giydiysek pantolonumuzu çıkarttırdılar.

Çıplak aramaysa çıplak arama yaptılar. İçeride sevdiklerimize çektirirken, bizlere de dışarıda çektirdiler.

Açık görüşlerde görüş bittiği an (çok özür dileyerek söylüyorum) gardiyanlar eşek gibi bağırıyorlardı babamlara “içeri” diye. Birkaç saniye fazla sarıldığımızda batardı, daha çok bağırlardı. Bir seferinde masanın üstüne çıkıp bağırmıştı gardiyan…

Umarım onlar da ailelerinden, eşlerinden, çocuklarından ayrı kalırlar…

Mektup, ahh mektuplar… İlk, babam gittiği zamanlar her gün yazıyorduk. Tabii yazdıklarımız bir ayda gidiyordu resmen, ama yılmıyorduk. Hep yazdık, babam da tabii. Ahh o görüldü yazıları… Mektuplarımızı dahi okudular.

Bir polis çocuğu olarak hem kardeşimi hem beni babamın içeride olması çok etkiledi. Devlete senelerini vermiş, görevini şerefiyle yapmış, kul hakkı yememiş bir insanı dört duvar arasına kapattılar. Ama güçlü durmak zorundaydık, babam “güçlü olun” derdi hep.

Annem içinse ayrı bir hasret tabii, hem sevdiği adam gitti hem de güçlü olmak zorundaydı.

Bir süre sonra mektup yazmayı da bıraktık, babam da bıraktı. Yazılacak bir şey kalmamıştı. Seneler, bayram seyranlar, doğum günlerimiz geçmişti…

Ben 26 olmuştum, kardeşim 18 olmuştu. Babam yokken yaş alıp büyümüştük…

Koskoca dört yıl geçmişti…

Ağustos 30’da babamın yatarı bitti ve tabii ki daha Yargıtay babamın dosyasını arşivden çıkarmamıştı. 26 Eylül benim doğum günümdü. “Belki” diyordum, “yetişir.” Twitter’dan Yargıtaya tweet atmaya başladım. Avukatımız her gün Yargıtay’a gitti ve Ekimin ilk haftası dosya incelemeye alındı. Ne zaman çıkar? Yargıtay ne zaman dosyayı kapatır? Süresi dolmuş çıkarın ! Bilmiyoruz, ama umudumuzu yitirmiyoruz. Babam tam 1,5 aydır fazladan yatıyor bunları unutmayın, unutturmayın; çünkü biz unutmayacağız, ben bir evlat olarak unutmayacağım, hep diri tutacağım öfkemi…


Öteki Hareketi olarak benimsediğimiz ilkeler gereği ırkçılık, ayrımcılık ve nefret söylemi içermeyen, şiddete teşvik etmeyen, militarist içerikli olmayan her yazı sitemizde yer bulacaktırÖteki Hareketi aracılığıyla sitede yayınlanan yazılar/şiirler yazarların kendi düşüncelerinden oluşmaktadır. Öteki Hareketi’ne māl edilemez.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Most Popular

Recent Comments