5 Aralık 2020 tarihinde Öteki Hareketi olarak, aktivist Ezgi Koman ile bir webinar gerçekleştirdik. Çocuk Hakları Komisyonu öncülüğünde düzenlenen ’’Çocuk, Çocukluk ve Çocuk Hakları” konulu webinarda Ezgi Koman, moderatörümüz Hüseyin Adil Çağdır’ın ve katılımcıların sorularını yanıtladı.
“TOPLUMUN ÇOCUK ALGISI HAK İHLALLERİNİN YİNELENMESİNE NEDEN OLUYOR”
Çocuk haklarıyla ilgili çalışırken, çocuk hak ihlallerini Türkiye’de görünür kılarken ve küresel ölçekte de bunun üzerine birtakım çalışmaları takip ederken hak ihlalleriyle ilgili bir şeyin farkına vardıklarını ve aslında toplumun çocuk algısının hak ihlallerinin yeniden yaşanmasına yol açtığını belirterek sözlerine başladı aktivist Ezgi Koman. “Aslına bakarsanız bir kısır döngü gibi. Eğer bu toplumsal algı ve çocuğa ilişkin devletin algısı değişip dönüşmezse o hak ihlalinin yeniden yeniden yaşandığına bir şekilde tanık olduk.” sözlerini kullandı.
“ÇOCUKLAR ASLINDA HOMOJEN BİR GRUP DEĞİL!”
“Çocuklar dediğimizde aslında homojen bir gruptan söz etmiyoruz. Zengin çocuk, yoksul çocuk, kız çocuk, oğlan çocuk, hasta çocuk, işçi çocuk gibi önünde pek çok çeşitlilik içeren sıfatlar oluyor. Bu çocuklar grubunun ortak birtakım özellikleri var ama onları bir arada tutan ve ‘çocuklar’ diye tanımlamamıza sebep olan şey, sadece çocuk olma statüsüyle ilgili. Yetişkinlerden farklı muamelelere maruz kalmaları. Yani çocuklar ister zengin olsun, ister hasta olsun, ister işçi olsun, ister yoksul olsun hiç farketmez sadece çocuk oldukları için bu dünyada yetişkinlerden farklı muamelelere maruz kalıyorlar.” ifadelerine yer verdi.
“ANTİK YUNAN’DA ÇOCUK, SAHİBİ BABA OLAN BİR VARLIKTIR!”
Geçmişten bugüne dek çocukluk tanımının ne olduğu ve kimlerin çocukları nasıl tanımladığı konusuyla ilgili de açıklamalarda bulunan Ezgi Koman; John Locke’un çocukluğu ‘tabula rasa’ yani boş levha olarak tanımladığını, Antik Yunan’da ise ‘sahibi baba olan varlık’, Ortaçağ’da ‘sahibi kilise olan varlık’, Türk-İslam toplumlarında ise ‘7 yaşa kadar masum olan ve bu yaşa kadar korunmaları gereken varlıklar’ şeklinde tanımlandığını belirtti. “19.yüzyılda çocukların yetişkinlerden farklı bir grup/sınıf olduğu anlayışı pekişmiştir. 20.yüzyılda çocuk, toplumun geleceğini belirleyen en önemli insan kaynağı. Günümüzde ise; bir “modern çocukluk paradigması”ndan söz edebiliriz. Bir yandan korunması, emek harcanması gereken çok güçsüz varlıklar olarak konumlanırken; öte yandan yetişkinlerin kötü muamelesine, ihmaline, istismarına maruz kalabiliyorlar. Böyle çelişkili bir durum söz konusu.” Sözleriyle günümüzde çocukluk kavramının taşıdığı anlam üzerine açıklamalarda bulundu.
“ÇOCUK, HER ZAMAN GELECEKLE İLGİLİ OLUYOR!”
Çocukların devamlı olarak gelecekle ilişkilendirilmelerini de yanlış bulduğunu ifade eden Koman, şu sözleri kullandı: “Çocuklukla ilgili söyleyebileceğimiz en önemli şeylerden bir tanesi çocuk dediğimiz varlık şu anla ilgili değil, şu anda geçici. Çocuk her zaman gelecekle ilgili oluyor. Bir siyasetçi eğer çocukla ilgili bir şey söyleyecekse ilk söylediği şey “Çocuklar bizim geleceğimiz.” Çocuklar hep gelecekle ilişkilendirilir. Devletlerin, ulusların devamlılığını sağlayacak yurttaşlar olarak bakan bir algı var.”
“ÇOCUKLARI MASUM OLARAK NİTELEMEK TAHAKKÜM KURMA GEREKÇESİDİR!”
Çocukları tanımlarken hemen hemen herkesin onların ‘masum’olduklarını söylemelerinin aslında hatalı bir söylem olduğunu ve bunun yetişkinlerde korumacılığa, nostaljiye ve üstünlük duygusuna sebep olduğunu belirtti Koman. “Onlar incinir ya da talihsizlik yaşarlarsa yetişkinler hem sempatilerini hem de ahlaki bir öfkeyi ifade etme ihtiyacı hissederler. Yaşamın eşit ortakları algısına ters bir algıya sebep olur. Bu da çocuklar üzerinde tahakküm kurabilmenize gerekçe oluşturuyor. Çocuklar hak sahibi, bağımsız birer özne olarak görülmedikleri için orda da araçsallaştırılıyorlar.” sözleriyle devam etti.
“BİR SÜRE SONRA ÖFKEMİZ GEÇİYOR, UNUTUYORUZ BİZ!”
Özellikle çocuğa yönelik şiddet ve cinsel şiddet haberlerinde toplumun tepkisine dikkat çeken Ezgi Koman: “Eğer çocuğa yönelik bir cinsel şiddet olayı hunharca işlenmişse hemen medya haber yapıyor ve toplum bir infiale geçiyor, idam cezaları isteniyor, en büyük cezalar verilsin deniyor, herkes öfkeleniyor. Fakat bir süre sonra öfkemiz geçiyor, unutuyoruz biz. O çocuklara noldu unutuyoruz, o davalar noldu unutuyoruz. Çocuklar, toplumda o duyguyu uyandırabilecek konumda o kadar nesneleşmiş durumda ki haberin de nesnesi haline geliyorlar medya tarafından. Ama bunun dışında medyaya baktığımızda çocuklara kimse yer vermiyor. Türkiye’de çocuk nüfus oranı %30. Ancak medyada yer alma oranları %2-3 arasında. Özne olarak görmediğiniz için yer de vermiyorsunuz. Yer verdiğinizde de İzmir depreminde ve şiddet haberlerinde olduğu gibi hep nesneleştirirerek yer veriyorsunuz.”
“ÇOCUK HAKLARI, YETİŞKİN HAKLARINDAN DEĞERSİZ DEĞİLDİR!”
“İnsan haklarıyla ilgili sözleşmelerden bir tanesi de 1989’da imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi. Çocuk hakları, 18 yaşından küçük olan herkes için geçerli olan haklar bütünüdür. Evrenseldir bu haklar, ve yetişkin haklarından değersiz değildir. Bu belge dünya çapında en çok kabul görenlerden.” sözleriyle Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin önemine de vurgu yapan Ezgi Koman, 54 maddeden oluşan bu sözleşmenin şu dört temel ilkesinden bahsetti: Çocukların yaşaması ve gelişmesi, ayrım gözetilmemesi, çocukların yüksek yararının gözetilmesi, çocukların katılımı.
“ÇOCUKLARI NE KADAR KIRILGAN GÖSTERİRSEK O KADAR ŞİDDETE AÇIK HALE GETİRİYORUZ!”
Çocukları kırılgan olarak tanımlamanın tamamıyla bu sistem yetişkinleri esas alarak kurulduğu için olduğu vurgulayan Ezgi Koman: “Onları ne kadar kırılgan olarak gösterirsek, ne kadar masum, ne kadar güçsüz olduklarını gösterirsek o kadar çok şiddete açık ediyoruz. Çünkü; şiddet bir güçlü bir de onun karşısında güçsüz ister, öyle bir ilişki ister, eşitler arasında şiddet olmaz. Gücün kötüye kullanımıdır şiddet. Dolayısıyla siz çocuklarınızı güçsüz, korunması gereken, çok kırılgan varlıklar olarak görürseniz onları şiddete açık hale getirirsiniz”
“TÜRKİYE’DE YARGI SİSTEMİ HİÇ ÇOCUK DOSTU DEĞİL!”
Suça sürüklenmiş çocuklarla ilgili olarak da Türkiye’deki yargı sisteminin hiç çocuk dostu olmadığını ifade etti. “Hiç çocuk haklarına uygun değil. Çocuk hakları, çocuğa özgü adalet sisteminden bahseder ama Türkiye’de ne kovuşturma süreçleri ne soruşturma süreçleri hiçbiri çocuğa uygun değil. Çok net bir sorun var; Türkiye’de uzun tutukluluğa çocuklar da maruz kalıyorlar. Halbuki Çocuk Hakları Sözleşmesi, tutuklamanın son çare olduğunu söyler. Çok net bir şey var: bir çocuk eğer suça karıştıysa, yasayla ihtilafa düştüyse bu çocuk bir dizi hak ihlaline maruz kalmış çocuktur. Yani cezalandırılması değil güçlendirilmesi gereken çocuktur, haklarının yeniden iade edilmesi gereken bir çocuktur.”